
Panik Bozukluk, dünya çapında milyonlarca kişiyi etkileyen zorlayıcı bir kaygı bozukluğu tipidir.
Birçok kişinin gerek günlük yaşamına, gerek iş/okul performansına gerekse kişilerarası ilişkilerine etkiler bırakan ve bedensel duyumsamaların ön planda olduğu bir sorundur.
Fakat panik bozukluk hakkında konuşmadan evvel panik atak ve panik bozukluk ayrımını da yapmak gerekiyor.
Çünkü birçok kişi bir panik atak geçirdiğinde, panik bozukluk tanılarının olduğunu düşünebiliyor.
Ancak her panik atak, panik bozukluktan bahsettiğimizi belirtmez.
Çünkü travma, depresyon, yeme bozuklukları veya diğer kaygı bozukluklarında da kişilerin panik atak deneyimlediği gözlemlenebilir.
Hatta hiçbir psikolojik bozukluk semptomumuz yokken bile panik atak geçirebileceğimiz zamanlar olabilir.
Buradaki temel ayrım panik bozukluğun, gelecekteki ataklarla ilgili sürekli endişenin eşlik ettiği ve yinelenen panik atakları içermesidir.
Bunun aksine, bağımsız bir panik atak, panik bozukluğu olan veya olmayan bireylerde ortaya çıkabilen ani ve yoğun bir aşırı korku atağıdır ve genellikle gelecekteki ataklarla ilgili devam eden meşguliyetten yoksundur.
Ayrıca bu atakları anksiyete ataklarından ayıran ise panik atakların sıklığı ve öngörülemezliğidir. Panik ataklar, hiçbir kaygı uyaranı ortada yokken deneyimlenirken, anksiyete ataklarında uyaran öncüller vardır.
Aslında böylece panik bozukluğu da tanımlamış olduk.
Yani özünde bu bozukluk, tekrarlayan, beklenmedik panik ataklarla karakterize edilir ve hiçbir uyarı olmaksızın ortaya çıkabilir.

Kaygıyla birlikte bu atakların yarattığı bedensel sonuçlar oldukça yoğun ve bunaltıcıdır.
Dehşete düşen kişiler genellikle kalp çarpıntısı, nefes darlığı, göğüs ağrıları ve baş dönmesi gibi fiziksel semptomları deneyimlerken, hayati tehlike içeren bir durumla karşı karşıya olduklarını (doğal olarak) düşünmeye başlarlar.
Kişiler eğer korktukları bu atakları yaşarlarsa, kalplerinin duracağından, öleceklerinden, inme inmesinden, bayılmaktan veya kontrolü tamamen kaybetmekten endişelenirler.
Bununla birlikte bireyler, diğer insanların atak geçirirken onları gördüğünde utanacaklarından veya akli dengelerinden şüphe edilip, rezil olacaklarından da korkabilirler.
Sonuç olarak, aşırı bir kendini denetleme, öz-izlem başlar. Bu öz-izlem ile vücutlarında neler yaşandığına bakarak, atakları tespit edeceklerine inanırlar.
Ancak genelde bu atakların olmamasını sağlamaya çalışırlar ve böylece birçok kaçınma ve güvenlik davranışıyla kaygıyı sürdürmüş olurlar.

Çok yaygın kaçınma ve güvenlik davranışları şöyledir:
Kalp ritmini denetleme ki bunun için genelde akıllı saatler kullanılır. Yine de nabza dokunma, kalp ritmini dinleme gibi davranışlar da ikame edebilir.
Sık sık doktor kontrolüne gitme ve sakinleştirici ilaç kullanma; kafein tüketmeme; heyecan verici aktivitelerden veya bedensel efor gerektiren deneyimlerden kaçınma (örn. maç izleme, cinsel ilişkiye girme, egzersiz yapma gibi).
Ayrıca, kalabalık ortamlardan da kaçınma da hayata yayılabilir. Örneğin, toplu taşıma kullanmak yerine yürümeyi veya taksiye binmeyi tercih etme gibi.
Zamanla bu kaçınmalar kişiyi iyice izole edebilir. Artık herhangi bir ortama girmek bile yeterince dehşete düşürebilir.
Panik bozukluğa müdahale için birçok farklı psikoterapi yöntemi vardır.
Birçoğu da semptomların azaldığına yönelik oldukça iyi veriler sağlamıştır.
Bulgular bilişsel yapılandırma ve rahatlama teknikleri üzerinde anlamlı veriler sağlasa da uzun vadede kalıcı olan en etkili müdahale yine davranış terapileri ile sağlanmaktadır.
Davranış terapileri, panik bozukluğun uyarıcılarını tespit edip, üretilen kaçınma ve güvenlik davranışlarına müdahaleyi merkezine alır.
Bununla birlikte, psikolojik esneklik kazandırmak ve psikolojik refahı artırmak için kişinin zihni, duyguları ve duyumlarıyla ilişkisini düzenleyerek değerler odaklı bir yaşam planı ortaya koymaya gayret eder.
Kommentare