Zihnimiz, binlerce yıllık evrimi sonrası devamlı olarak uyaranları tarayan ve bunlara yönelik değerlendirmeler, varsayımlar, kurallar, düşünceler ve imgeler üreten bir makinedir.
Dışarıdan gelen bilgiyi alıp, kişinin öğrenme geçmişi, dil kullanımı ve çeşitli örüntülerine göre yorumlar.
Bu yorumların bazısını bilinç düzeyine taşır bazısını da bilinç dışında tutar.
Devamlı olarak kelime üreten, kıyaslamalar ve kategorizasyonlar yapan ve genellikle tehditleri arayan bir yapısı vardır.
Çıkardığı bu ürünlerle de bizler kendimizi, diğerlerini ve dünyayı değerlendirmeye başlarız.
Sonuç olarak bu ürünlerle kendimizi ve/veya gerçekliğimizi özdeşleştirmeye ve onlarla iç içe geçmeye başlayabiliriz.
Bu özdeşleşme ve iç içe geçmeye bilişsel kaynaşma ya da bilişsel füzyon (cognitive fusion) denir.
Bilişsel Kaynaşma (Füzyon)
Bilişsel kaynaşma psikolojik katılığa (psychological inflexibility) kaynak sağlayan bir düşünme örüntüsü yaratır.
Rigit halde kalıplaşan düşünceler, gerçekliğe daha az uyarlanabilir ve değişime de dirençli hale gelirler.
Ayrıca, bu güçlü ve katı kaynaşmalar duygusal sıkıntıyı yani acımızı artırır. Çok daha dar bir perspektif sağlayarak, bağlamı gözden kaçırtır ve bağlamda oluşan duyguların varlığını sürdürmesine yardımcı olur.
Bunların yanında bilişsel kaynaşmanın yarattığı en büyük sorun, eylemlerimizi zihnimizin değerlendirmelerine göre oluşmasına yol açmasıdır.
Dolayısıyla davranışlarımızı belirleyen biz değil, zihnimiz olmuş oluyor.
"You are not your thoughts; you are the awareness beyond them." "Siz düşünceleriniz değilsiniz; onların ötesindeki farkındalıksınız."
Düşüncelerimizin doğrultusunda yaşamak, zihnimizle kaynaşık, katı bir yaşantı doğurur.
Örneğin, zihnim “rezil olacaksın” varsayımını sunduğunda, kendimi ifade etmeme davranışını seçebilirim.
Veya beni “başarılı olmalısın” kuralıyla kaynaştırdığında, erteleme davranışı veya aşırı çalışma davranışları oluşabilir.
Bunların yanında zihnim ketıl prizde kaldığı için yanan bir mahalle imgesi ürettiğinde, işten eve koşarak gelip ketılı prizden çekebilirim.
Dolayısıyla sorulmasını önemsediğimiz sorular şunlar:
“Bu hikâyede ben neredeyim?” “Bilincimle ben bu tercihleri yapar mıydım?” “Bu kimin hikayesi; benim mi, zihnimin mi?”
Böylece otomatik bir halde, seçmediğim davranışlarla dolu bilinçsiz bir yaşantı yaşarım.
Bilişsel Ayrışma (Defüzyon)
Bilişsel ayrışma, zihinde füzyon haline gelmiş bu ürünleri gözlemlemeyi, onları fark etmeyi ve nihayetinde onlarla ilişkimizi değiştirmeyi amaçlar.
İlişki değişikliğinden kasıt düşünceyle aramıza mesafe koymaktır.
Zihnin ürünlerinin, yalnızca kelimeler zincirinden oluşan çeşitli çıktılar olduğunu kavramaktır.
Zihnin, gerçeklikle ve kendiliğimizle iç içe geçişini kesmektir.
Dikkat ediniz, düşüncenin içeriğiyle ilgilenmekten bahsetmiyorum.
Aslında olay tam olarak da bu: düşünme eylemini gerçekleştiriyor olan bir varlığı, bir makineyi gözlemlemekten bahsediyorum.
Bilişsel ayrışmada amaç, düşünceyi yok saymak veya ona teslim olmak değildir. Düşünceyi ortandan kaldırmaya çalışmak hiç değildir.
Hele hele o düşüncenin içine dalıp onu yapılandırmak, zihni ikna etmeye çalışmak veya olumlamak hiç değildir.
Bu gözlemle oluşan ayrışma sayesinde, dilin ilüzyonunu ortadan kaldırmayı amaçlarız.
"You can't stop the waves but you can learn to surf." "Dalgaları durduramazsınız ama sörf yapmayı öğrenebilirsiniz." - Jon Kabat-Zinn
Düşüncelerin (örn. “hiç değişmeyeceğim.") sadece sözcükler oldukları fikrini kavramaya çalışırız.
Böylece, zihnin ürettiği sözcüklerin, çektiğimiz acıyla arasındaki bağı kavrarız ve bu bağı değiştirmeye daha gönüllü oluruz.
Bilişsel ayrışmanın bir sonucu olarak, düşüncelerimizin eylemlerimiz üzerindeki etkisini azaltmış oluruz ve davranışlarımızı seçmeye başlarız.
Bu durumda “bu kimin hikayesi” sorusunun cevabı artık zihnim değil, “benim” olacaktır.
Hikayeyi yazan biz olmaya başlarız!
Comments