top of page
Yazarın fotoğrafılimerpsikoloji

Kavramsal Benlik

Güncelleme tarihi: 1 Şub

Kendinizi, duvarlarında benliğinize dair tanımlamalarınızı yansıtan gölgelerin gezindiği, loş bir odada hayal edin.

Bir duvarda birisi dans ederken, diğerinde başkaları var.

Her bir gölge, benliğinizin üzerine perde çeken bir tanımlamayı, sınıflandırmayı, bir etiketi temsil ediyor.



Gölgeler, sadece birer yansıma değil, aynı zamanda konuşuyorlar.

Gölgeler, güçlü bir kararlılıkla fısıldıyorlar:

“Yetersizsin.” “Eksiksin.” “Değersizsin.” "Sevilmiyorsun." “Beceriksizin tekisin.” “Yeterince güzel değilsin.”

Bu ürkütücü fısıltılar, yaşam hikayemizin merkezine kuvvetle oturmaya başlıyor.

Onların dediği her ne ise yaşantımızı bu hikayeye göre oynamaya başlıyoruz.

Oluşturdukları duygular, günlük yaşantımızda sürekli peşimizden gelen yeni gölgelere dönüşüyor.


Kendimize yönelik oluşturduğumuz veya oluşturulan bu sınıflamalar ve değerlendirmelere kavramsallaştırılmış benlik (self-as-content) denir.

Sözel benliğimizi oluşturan bu yapı, benliğimizi içerikle doldurup, taşırır.

Gerçek benliğinizi gizleyen bu gölgeler, toplumsal beklentilerden, geçmiş deneyimlerimizden ve öz yargılarımızdan mürekkeptir.


Steven Hayes’e göre (2005) kavramsal benlik tanımlarımız, seçilen davranışlarımız için mazeretler sağlar ve bizleri yaşanan deneyimlerle uyumlu biri hale getirir.

Yani, seçtiğimiz tüm davranışlar, gölgelerin fısıltılarındaki tanımlamaya uyumlu hale geliyor.

"You are not merely the script; you are the stage upon which the story unfolds." "Siz senaryodan ibaret değilsiniz; hikayenin ortaya çıktığı sahnesiniz." Levent Doğan

“Kendini ifade edebilen birisi değilim” hikayesi okunmaya başlandığında,

-        iş hayatında daha az katılım ve katkı sağlayan;

-        sosyal yeni ortamlara daha az dahil olan ve dahil olunduğunda sessizce geri çekilen;

-        partnerimize duygularımızı açıkça belirtmeyen;

-        sınırlarını, haklarını ve prensiplerimizi gizleyen

bir karaktere dönüşebiliriz.


“Yetersizim” öyküsü, gerçek potansiyelimizi gizleyecek ve kendine kanıt toplamak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Bu öyküdeki karakter iş, eğitim veya kişisel/fiziksel gelişimi için,

-        Eğitimden eğitime koşan, her bulduğunu hızlıca okuyup tüketmeye çalışan, sürekli yeterli olma peşinde koşan bir ana karakter veya

-        Her şeyi üstün körü yapan, yüzeysel sonuçlarla görevleri tamamlayan, devamlı erteleyen birisine dönüşecek.


“Değersizim” masalı başladığında ise hayattan kaçacak delik arayan ve her deneyimden zararlı çıkan, elem, gam ve kederle örülü ağlara hapsolan birisinin hikayesini yaşarız.


Sonuç olarak, kimliğimize ve benliğimize yönelik bu kalıplarla kaynaştıkça ve onlara göre davrandıkça gölgelerin korkusu ve tuzağı içinde kalmaya devam ederiz.


İlk adım olarak bu gölgeli odanın farkına vardığımızda, bir ışık parıltısı ortaya çıkmaya başlar.

Gözümüzü gölgelerden kaçırmak yerine, dikkatimizi gölgelerin ta kendilerine verdiğimizde, bunların sadece birer yansıma olduğunu fark edebiliriz.

Ardından, gölgelerin varlığını ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, onların varlığının eylemlerimize etki etmemesini sağlamayı öğrenebiliriz.

Eylemlerimizi, değerlerimize yani hayatta anlamlı bulduğumuz unsurlara yönlendirerek yaktığımız ışığın peşinden gidebiliriz.


"You are not the shadows themselves; you are the unlit space that graciously allows them to dance, revealing the formless beauty at your core." "Siz gölgelerin kendisi değilsiniz; onların dans etmesine nezaketle izin veren, özünüzdeki şekilsiz güzelliği ortaya çıkaran ışıksız alansınız." Levent Doğan



Kaynak:

Hayes, S. C. (2005). Get out of your mind and into your life: The new acceptance and commitment therapy. New Harbinger Publications.


706 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page