Psikolojik bozukluklar arasında depresyon en yaygın görünenler arasındadır. Ancak depresyon derin ve genellikle yanlış anlaşılan bir deneyimdir.
Depresyonun genellikle tek bir nedeni yoktur, daha ziyade faktörlerin karmaşık bir etkileşimidir.
Bazen doğrudan genetik bir yatkınlıkken, bazen beyin kimyamızdaki düzensizliklerle ilişkili olur. Bazen olumsuz bir yaşantının sonucuna verdiğimiz bir tepkidir bazense travmatik bir olayın sonucudur.
Depresyon, karmaşık bir duygu ağı sunarak şiddetli bir acı çekme hali yaratabilir.
Derin bir üzüntünün yanı sıra yıpratıcı bir umutsuzluk, suçluluk ve kendinden şüphe kişiyi çaresiz hissettirebilir.
Ancak en belirgin semptom bireylerin daha önceden zevk aldıkları çok basit aktivitelerde bile duyulan derin isteksizlik ve keyif alamama halidir.
Bireyler çoğunlukla bu neşesiz ve keyifsizliği boşluk hissiyatı olarak da tanımlayabilir.
Depresyonun sunduğu bilişsel labirent ise öyle karmaşık olabiliyor ki bunun içinde kayboluyor olmamız oluşabilecek en doğal sonuçtur.
Çünkü depresyonun hakim sürdüğü zihin, kendine, başkalarına ve hatta yaşamın ta kendisine yönelik yoğun bir olumsuzlama ve yargılama yapar.
Gerçekliğimizdeki verileri çarpıtmamıza, farklı iki değişkeni en olumsuz şekilde birbiriyle ilişkilendirmemize yol açan bir bilişsel ağ oluşturur.
Bu bilişsel kaynaşmalarda yaygın görülen bilişsel hatalar, kişiselleştirme, zihin okuma, duygusal çıkarsama, felaketleştirme, etiketleme gibi tehlikeli kalıplardır.
Bu düşüncelerin depresyonun bir parçası olduğunu anlamak, başa çıkma yolunda çok önemli bir farkındalık olur.
Tabii ki depresyon fiziksel de bir deneyimdir.
Tüm bunlarla beraber düşen serotonin, norepinefrin ve dopamin gibi modumuzda belirleyici olan kimyasalların azalmasıyla da bedende ciddi bir yorgunluk ve hatta yavaş hareket etme ve bazı motor becerilerde azalmalar yaşanır.
Ayrıca, baş, kas ve mide ağrıları da depresondan kaynaklanan fiziksel sonuçlar olabiliyor. Ayrıca sindirim sorunları da gözlemlenen sonuçlar arasında.
Fiziksel açıdan en sık görülen durum ise uykuda bozulmalardır. Kişi ya kendi normaline göre çok ama kalitesiz ya da az ve verimsiz uyur.
Beyin kimyamızdaki değişimler, duygusal deneyimler ve bilişsel labirentlere bakınca depresyon oldukça zorlayıcı bir deneyim olarak kendini gösteriyor.
Ancak en önemlisi bu mod bozukluğunun hayatımıza davranışsal olarak etkilerini bilmektir.
Oluşan davranışlar genelde şu şekildedir:
İzolasyon, sosyal geri çekilme; daha az kişilerarası etkileşim; azalan aktivite katılımları (hobiler, ilgil alanları vb.); fiziksel hareketsizlik; erteleme; madde kullanımı; sosyal destek almama; aşırı uyuma; duygusal beslenme ya da aç bırakma gibi.
Bilinmesi gerekense şudur: depresyonun yol açtığı davranışsal döngülerin ve deneyimsel kaçınmaların farkındalığı ve bunların ortadan kaldırılması depresyon semptomlarını azaltır.
Buna davranış etkinleştirme denir ve bu en etkili bilimsel kanıt temelli tedavi ve müdehale yöntemidir.
Dolayısıyla, psikoterapide hedeflenen bu deneyimsel kaçınmaları azaltarak, bireyleri hareketsizlik döngüsünden çıkarmak ve aktif bir yaşamı teşvik etmektir.
Bu çok basit bir esneme egzersizinden, yürüme rutinlerine; bir arkadaşla sohbetten, bir etkinlik katılımına kadar geniş bir yelpazeyi kapsayabilir.
Yalnız şunu belirtmeliyiz ki depresyon tanılı kişiler bu etkinliklere veya aktivitelere katılım gösterirken iyi, motive, istekli ve keyifli hissetmeyecekler. Aslında bunu beklemek oldukça irrasyonel olurdu.
Buradaki temel mesele, böyle hissetmiyor olmamıza rağmen hayatın içinde olmaya çalışmaktır.
Sonuç veren de tam olarak budur.
Özetle, depresyon çok yönlü ve son derece kişisel bir deneyimdir.
Oluşumu sayısız faktörden etkilenir ve etkisi derin ve geniş kapsamlı olabilir.
Depresyonun karmaşıklığını kabul ederek, onun ağırlığını taşıyanlara ve kendimize karşı daha fazla anlayış ve empati geliştirebiliriz.
Bununla beraber, sonuç verdiği davranışları fark edip hala depresif hissetmemize rağmen sosyal katılım, fiziksel aktivite ve etkinliklere katılımımızı artırarak semptomları yönetebiliriz.
Comments